Müftü İlhan: "Dualarımızı gök kubbeye çıkarmak zorundayız!"

Müftü İlhan: "Dualarımızı gök kubbeye çıkarmak zorundayız!"
Alanya Müftüsü Dr. İhsan İlhan Koronavirüs’ün (Covid-19) yayılımının engellenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla sürecin ilk gününden itibaren gerek sohbetleriyle gerek açıklamalarıyla vatandaşları bilgilendirmeye devam ediyor.

Müftü ilhan tarafından sosyal medya hesabından yapılan “Ubudiyetin Ruhu, Halis Bir İmanın Neticesi: DUA” başlıklı sohbette şu ifadelere yer verildi:

“Kur’an-ı Kerim ve sünnet çizgisinde Müslüman’ın vazifesini ve sorumluluğunu dile getirmeye gayret ediyoruz”
Muhterem kardeşlerim! Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Cenab-ı Hak ömrümüze ve amellerimize bereket nasip eylesin. Korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eylesin inşallah.

Değerli kardeşlerim yaşadığımız süreç içerisinde sizlerle irtibatı kesmemek, tebliğ ve davet vazifemizi yerine getirme noktasında yeni bir konuyla huzurunuzdayım.

Gündemin yoğun oluşu ve içinde bulunduğumuz sıkıntı ve problemin büyük oluşu noktasında elbette herkesin farklı düşünceleri, farklı konuşmaları, farklı ifadeleri olacaktır. Bunları bir tarafa koyarak, konuşanlara takılmadan Kur’an-ı Kerim ve sünnet çizgisinde Müslüman’ın vazifesini ve sorumluluğunu dile getirmeye gayret ediyoruz. Şunu iyi bilelim ki Müslüman olarak bizim hidayet rehberimiz, şaşmaz ölçümüz, mihengimiz, kitabımız Kur’an-ı Kerim ve onun pratiği sünnetimizdir. O açıdan biz bugün ne yapmalıyız? Olaylara nasıl bakmalıyız? noktasında Kur’an-ı Kerim ve sünnet çerçevesinde vazifelerimizi dile getirmek istiyorum.

“İnsan yaşanan hadiseler karşısında aciz bir varlık olduğunu bir kere daha hissetti”
Yüce Rabbimiz insanı tanımlarken “İnsan zayıf yaratılmıştır.” (Nisâ Suresi - 28 . Ayet) buyuruyor. Bugünün teknolojisi, imkanları, bilim çağı diye bildiğimiz, insanın kendisine adeta rab gibi, ilah gibi görmeye başladığı bu dönemde insanın her şeye hükmedebileceğini, her şeye sahip olabileceğini, istediğini ezip ayaklar altına alabileceğini vurgulayan, maddeyi ilahlaştıran bir insan tipiyle karşı karşıyayız. Ama gelinen noktada herkesin acaba ne olacak?, Sonuç nereye varacak? diye sualler sorduğu bir döneme geldik. Yani insan yaşanan hadiseler karşısında aciz bir varlık olduğunu bir kere daha hissetti. İnsanın bu acziyetinin, zayıf ve muhtaç olduğunun her zaman farkında olarak Rabbine yönelmesine “dua” diyoruz. Cenab-ı Hak ayette “Allah, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan) dır; asıl fakir (ve her halde Allah’a muhtaç) olan sizlersiniz.( Muhammed Suresi - 38 . Ayet) buyuruyor. Bu ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz insanın fakir, muhtaç, güçsüz ve ihtiyacı olan bir varlık olduğunu, ihtiyacı olmayan, bütün varlıktan müstağni olan’ın sadece Allah olduğunu bizlere bildiriyor. İnsan varlık içinde olsun, nimetler içinde olsun her zaman fakirdir, muhtaçtır. İnsanın bu fakriyetini bu acziyetini, bu muhtaçlığını bugün küçücük mikrop noktasında nasıl izhar ettiğini bir kere daha görüyoruz. Rabbim hepimizi muhafaza eylesin inşallah.Tarihte farklı problemler, farklı musibetler, farklı hastalıklar vuku bulmuş ancak lokal kalmıştır. Bunun bile bazı istisnaları vardır. Bu tür hastalıkların savaşlar ve ticari kervanlar vasıtasıyla yayıldığı mümkündür. Bugün dünyanın bir ucundan diğer ucuna uçak seferlerinin olduğu, irtibatların, iletişimlerin ve bağlantıların mükemmel olduğu bir dönemde elbette musibetlerin yayılması kaçınılmazdır.

“Dua, ubudiyetin ruhu, halis bir imanın neticesidir”
Müminin hayatı duadan ibarettir. Dua, müminin en büyük silahıdır. Dua, ubudiyetin ruhudur. Dua, halis bir imanın neticesidir. Dua, müminin bütün varlığın sahibi olan Yüce Allah’ı bilmesi, her şeyi yalnız O’ndan istemesi, O’na sığınması ve O’na yönelmesidir. Dua, hayatın bütünüdür.

“Dua, hayatın kendisidir”
İnsanın acziyet içerisinde olduğu bu dönemde de en büyük silahımız, en büyük sığınağımız duadır. Unutmayalım dua hayatın ta kendisidir. Peygamberimiz duayı ibadet olarak tanımlamış ve “Dua baştan sona bir ibadettir” buyurmuştur. Başka hadis-i şerifte ise “Dua ibadetin özüdür.” Buyurmuştur. Yani bütün hayat duadan ibarettir. Kuran-ı Kerim de baştan sona bize duayı anlatır. Dua ile başlar ve dua ile biter. Fatiha suresinde hayatımızın temel esası, temel argümanı olan hidayeti ön plana çıkararak yaşantımızın, nefes alıp vermemizin, yememizin, içmemizin ve dünyevi bütün faaliyetlerimizin esası, ruhu ve ışığı olan hidayet üzerine olmak anlamında bize duayı öğretir. Kur’an-ı Kerim’in sonundaki Felak ve Nas Sureleri de duadır. Birisinde talep diğerinde ise sığınma vardır. Yani umduklarımızı ve hayrımıza olan şeyleri Rabbimizden istemek, korktuğumuz, endişe ettiğimiz ve tehlike gördüğümüz unsurlarda da Rabbimize sığınmaktır. Duanın bir kolu istemek ve talep etmek diğeri ise sığınmaktır. Bu sureler Rabbimize nelerden sığınmamız gerektiğini de bizlere ana başlıklarıyla öğretiyor. “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim.”( Mü'min Suresi - 60 . Ayet) ayeti de bize bu hakikati en güzel şekilde ifade ediyor. Yine Allah Resulü başka bir hadis-i şerifte "Allah katında duadan daha şerefli bir şey yoktur." Buyuruyor. Mümin için dua bütün hayatı kuşatan bir değerdir. Cenab-ı Hak, lütfunden istememizi bize emretmekte ve kendisinin şah damarımızdan daha yakın olduğunu ve yapılan dualara da icabet edeceğini bize bildirmektedir.

“Zekeriya Peygamber evlat isteğini dua ve niyazıyla Rabbimizden istemiş ve Rabbimiz katında makbul olmuştur”
Zekeriya (a.s) Cenab-ı Hak’tan kendisine salih bir evlat istediğinde şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle!”( Âl-i İmrân Suresi – 38) O mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler: "Allah’ın bir kelimesini tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlih kullardan bir peygamber olarak Yahyâ’yı Allah sana müjdeliyor. (Âl-i İmrân Suresi – 39) Zekeriyyâ ise şöyle dedi: "Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çattığı, üstelik karım da kısır olduğu halde benim nasıl oğlum olabilir?" Buyurdu ki: "İşte böyle; Allah dilediğini yapar."( Âl-i İmrân Suresi – 40) Ayetlerde ifade edildiği gibi Zekeriya peygamber evlat isteğini dua ve niyazıyla Rabbimizden istemiş ve Rabbimiz katında makbul olmuştur. Zekeriya Peygambere bizim için rol model olan, ahlakı güzel, şeciyesi güzel, yumuşak huylu, takva sahibi, anne-babaya iyilik eden bir evlat müjdelenmiştir. Aynı şekilde Eyyüp a.s "Başıma bir dert geldi. Ama sen merhametlilerin en üstünüsün" (Enbiyâ Suresi – 83) diye Cenab-ı Allah’a niyazda bulunmuş, yalvarması ve yakarması karşısında Cenab-ı Hak duasını kabul etmiş ve Eyyüp peygamberin üzerindeki sıkıntıları, dertleri ortadan kaldırmıştır. (Enbiyâ Suresi – 84)

“Dualarımızı gök kubbeye çıkarmak zorundayız!”
Biz de bugün dünyayı kasıp kavuran, bizleri camilerimizden, ibadetlerimizden, cumamızdan, kabemizden, mescidi nebeviden, bütün güzel ve hayırlı işlerden, hayatımızın bütün akışından bizleri evlerimize mahkum eden ve tek çıkış ve kurtuluş yolunun evde kalmak olduğu anlayışıyla diyoruz ki bugün dualarımızı gök kubbeye çıkarmak zorundayız. Dualarımızla Rabbimize yalvarmak zorundayız. Bu sıkıntıların müsebbibi ve sebebini şu veya şu şekilde insanlara itham ederek değil; herkesin günahı kendisinde görmesi, acaba ben nerede yanlış yaptım? Müslüman olarak biz nerelerde bir eksiklik yaptık? diyerek yanlışı kendimizde görmeliyiz. İnsanları suçlayarak değil; merhamet duygusuyla Yüce Rabbimize yalvarıp yakararak içerisinde bulunduğumuz bu sıkıntıların Müslümanların ve tüm insanlığın üzerinden yok olması için dua etmeliyiz.

“Her meslek kendi konumunda önemlidir”
Bazı kardeşlerimizin yarış yaparcasına meslekler arası kıyaslama yapmaları da gerçekten üzücü ve yaralayıcı şeylerdir. Her meslek kendi konumunda önemlidir. Her mesleğin kendine göre inkişaf ettiği ve topluma yön verdiği durumlar vardır.Elbette Doktorlarımız, hastane ve sağlık çalışanlarımız bizim için en kıymetli insanlardır. Allah onlarsız bizleri bırakmasın. Rabbim onlara güç ve kuvvet versin. Ama meslekler arası bu kıyaslamalar ciddi problemlerdir.

“Milli Mücadele Döneminde toplumun önderleri din adamları, alimler, müftüler ve hocalardı"
Unutmayalım Birinci Dünya Savaşında toplumun önderleri din adamları, alimler, müftüler ve hocalardı. Büyük devlet adamları gittikleri yerlerde alimleri ve müftüleri ziyaret etmeden asla bir işe kalkışmazlardı. Alimlerin, müftülerin fikirleriyle, onların yönlendirmeli ve görüşleriyle harekete ederlerdi. Milli mücadelenin en büyük unsurlarına baktığımızda verilen salalarla, okunan ezanlarla ve müfreze komutan olan alim ve müftülerle düşmana karşı nasıl mücadele yapıldığını, savaşın nasıl kazanıldığını bilmekteyiz. Tarih bunun en büyük şahididir.

“Kuvvet ve kudret sahibi yalnız ve yalnız Allah’tır”
Bugün şu soruları sormamız gerekmez mi? Neden bu aşının, bu hastalığın aşısı zamanında bulunmadı? Neden bu mikrop önceden tahmin edilip ilaçları depolanmadı? Neden bütün bilim adamları bu olay vuku bulur bulmaz yerinde yok etmedi? Neden bu hastalığın dünyaya yayılması noktasında gerekli tedbirler alınmadı? Wuhan şehrinde ortaya çıkan bu hastalık dünyaya nasıl yayıldı? İşte bütün bunlar insanın acziyetinin bir ifadesidir. Unutmayın Firavun ordusuna güvenmiş Kızıl denize sıkışmış olan Musa a.s’ı tam yok edeceği sırada Kızıldeniz Musa peygambere yol; Firavun’un ise eceli olmuştur. Beni dağlar kurtarır, ben dağlara sığınırım diyen Nuh as’ın oğluna sığındığı dağlar eceli olmuştur. Onun için hiçbir şeyi ilahlaştırmayalım! Allah’ın gücü üstünde hiçbir güç görmeyelim. Kuvvet ve kudret sahibi yalnız ve yalnız Allah’tır. İbrahim a.s. gibi Eyyüp a.s gibi ellerimizi açıp “ Ya Rabbi! Bizi yaratan, bizi var eden sensin. Bize hidayet yolunu gösteren, bizi yediren, bizi içiren, hasta kullarına şifa veren sensin, bizlere şifa ihsan eyle! diye dua edelim. Eyyüp a.s’ın dua ettiği gibi elimizi açalım “Ya Rabbi bize bir sıkıntı, bir dert geldi. Merhametlilerin en merhametlisi sensin bizlere merhamet eyle” diye dua edelim.

“Bize düşen fiili duaları yerine getirmek, karantina şartlarına dikkat etmek, her şeyin ötesinde Yüce Rabbimize dua etmektir”
Değerli kardeşlerim! Dua Mü’min’in Rabbine olan muhtaçlığıdır. Dua Mü’min’in Rabbine olan teslimiyetidir. Dua Mü’min’in İmanının tecellisi ve neticesidir. Dua hayattır. O nedenle biz Müslümanlar her zaman dua ile beraber oluruz. Günümüzde olduğu gibi bazı zamanlar bir takım hadiseler vuku bulabilir. İşte bu zamanlar da ayrı bir şekilde dua etmemiz gerekir. İşte bugün hep birlikte evlerimizi mabede çevirip özelikle günahsız yavrularımızın diliyle, pir-i fani yaşlılarımızın gönül dünyalarıyla ellerimizi Rabbimize açarak dualar edelim. Bu hastalığın şifasını da halk edecek olan Allah’tır. Bu mikroba karşı şifa olacak ilacın bulunuşunda da inşallah Rabbimiz sebepler yaratacaktır. Bize düşen fiili duaları yerine getirmek, çalışmak, verilen görevleri yerine getirmek, kurallara uymak, karantina şartlarına dikkat etmek, her şeyin ötesinde Rabbimize dua etmektir.

Rabbim bizleri mahcup eylemesin. Rabbim bizleri mahrum bırakmasın. Bizleri her türlü musibetlerden muhafaza eylesin. Rabbim hepinizden razı olsun.”